Hafta sonunda Kazdaglarindaydik...Hem biraz kafa dinlemek istedik;hem de hidirellezi kutlamak istedik..Hidirellezi kutlamak belki de hayatimda ilk defa kullandigim bir cumle oldu..Ama eskilerden dinlerdik neler yapilirmis Hidir ie Ilyas'in bulusmasini kutlamak icin..Soooyle bir icim giderdi dinlerken;"eskiler ne guzelmis yaa..." deyip bir ic gecirirdim hep..Iste boyle bir duygu vesile oldu Kazdaglari yollarina dusmek icin...Cuma ogleden sonra ciktik yollara..Arkadaslarim ve sevgili Eva!..Hava da bize jest yapti..2 gun gunluk guneslik;piril piril bir hava;bol oksijen ve Muslume Teyze'nin muthis yemekleriyle;bedenimizi;ruhumuzu bir tazeledik ve donduk yine Istanbul'a...Yoga hocam ve arkadasim Basak;yazisinda oyle guzel anlatmis ki kutlamalari bundan sonrasina onun yazisiyla devam etmek istedim:
"Geçtiğimiz hafta sonu Hıdrellez şenlikleri için Kaz Dağları’ndaydım. Dilek tutmak için onca yol gidilir mi demeyin; gidilir. Hem de gidilip ne iyi edilir.
Rahat ve mutlu bir iş hayatım var. Tercihlerime göre belirleyebildiğim çalışma saatlerim, uyandığımda kahvaltı edecek, kendime ayıracak vaktim var. Şımarıklık değil, çok sevdiğiniz bir iş yapıyor olsanız da –ki ben iştahla yapıyorum işimi– zaman zaman uzaklaşmak, rutinin kırılması için gerekli.
Rutinden ritüellere geçiş o yüzden çok kıymetli. Rutin ve ritüel, ikisi de kendi içinde zorunluluk belirtse de ritüelin birleştirici bir yanı var. Biz de bu birleştiriciliğin peşinden gittik Kaz Dağları’na kadar.
Hıdrellez ritüellerine katıldığımız köy Akçay yakınlarında, Türkmen Alevileri’nin yaşadığı Mehmet Alan köyü. Konaklamak için dağın sessiz yamacındaki Hızır Kamp eşsiz bir yer. Aile işletmesi, yemekler bahçeden, içinden Hasan Boğuldu çayının bir kolu geçiyor. Cennet’ten bir köşe.
Cuma akşam geç saatlerde kampa vardığımızda şömine yanmış bizim için şahane yemekler hazırlanmıştı bile. Cuma gece tüm köy bir araya geliyor, ateş yakılıyor, dilekler dileniyor, yemekler yeniyor. Biz bu seremoniyi kaçırdık yazık ki.
Tüm köyün bir araya gelmesi fikri bile biz şehirde yaşayan yalnızlar için garip bir durum. Nasıl yani diye sorduk; bütün köy mü toplanıyor? İstanbul’da on kişi birlikte organizasyon yapmak bile uzun bir hazırlık süreci gerektiriyor, hepimizin başka hayatları, programları, öncelikleri. Ertesi sabah güneşle birlikte şahane bir uykunun ardından düşüyoruz ritüellerin peşine.
Mezarlığa gidiyoruz diyor rehberimiz; şaşırıyoruz.
Biz şehirde mezarlıkların önünden bile korkarak geçeriz diye düşünüyorum. “ Yiyecekler, hediyeler dağıtılır mezarlıkta” diyor, “Almamak ayıptır, ne verilirse almak zorundasınız”. Düşünsenize almamak ve ayıp sözcükleri aynı cümlede telaffuz ediliyor. Kim artık tanımadığı birisine gönülden bir hediye veriyor ki?
Şaşkınlıklardan şaşkınlık beğenemeyerek gidiyoruz mezarlığa.
Ölümden hep korkuyla bahsederiz ya biz, bu insanlar ölümle, ölüleri ile barışıklar. Her aile -sülale de diyebiliriz- kendi yakınlarının olduğu mezarların dibine, etrafını tuğla ile çevirdiği ocaklar kuruyor. Bu ocaklar kahve pişirmek için. Küçük bir mezarlık olmasına karşın ben 9 tane ocak saydım. Her ocağın başında yere serilmiş kilimler üzerinde kadınlı erkekli, çoluklu çocuklu kalabalık gruplar. Yemekler yeniyor, sohbetler ediliyor, kahveler içiliyor. Bir tek fala bakılmıyor. Biz fala bakmayız diyor bir tanesi; Allah’ın işine karışmayız. Ölüm yaşamın içine akıyor, kaybedilenler hatırlanıyor, yaşayanlar için ölmek de yaşamak kadar olağanlaşıyor.
Pazar günü akşamüzeri yola çıkmadan önce dilek ritüeli için tepeye, bir yatıra gidiyoruz. Bilge bir dedenin yatırı burası; tepede, zeytin ağaçlarının ortasında. İnsanlar dualar okuyorlar, yine birlikteler. Yanan onlarca mumun arasından kendimize, umutlarımıza bir yer buluyor, dileklerimizi diliyoruz.
Bu kez maddi dünya bizi her şeyi ile esir alamıyor, ölümle aramızdaki mesafe azalıyor, evler arabalar yerini huzurlu ve sağlıklı yaşam dileklerine bırakıyor..."
Basak Yuksel
http://www.gazetesiz.com.tr/makaleler/basak-yuksel/kazdaginda-hidrellez-120126.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder